16 Aralık 2012 Pazar

Bosnia and Herzegovina

Eveet, Bosna'dan geleli yaklaşık 3 hafta oldu. Ve ben tembelliğimden mütevellit bu post'u yeni yazıyorum.
Bosna Hersek gezimiz rüya gibi geldi, rüya gibi geçti Elhamdülillah...
Bosna gezip görmekle birlikte düşündüren bir ülke. Bosna'da attığınız her adımda savaşın izlerini görmek, 20 yıl öncesine gitmek mümkün. 
Sırf Müslüman kimliklerinden dolayı, Sırp komutanın ağzından çıkan "Türklerden intikamımızı alacağız" sözlerinin ardından yapılan vahşet boyutunda bir katliam... Dünya'nın gözünü, kulağını kapadığı Bosna'yı malesef ki boynumuz bükük ziyaret ettik. BM ve NATO askerlerinin katliama nasıl göz yumduklarını hatta destek verdiklerini utançla dinledik! Bunca şeye rağmen halâ Bosna'yla ilgili farkındalık oluşmuş değil Dünya'da.
Boşnak, Sırp ve Hırvat'ların bir arada yaşadığı ve Boşnak'ların, Müslümanların bir çok Sırp ve Hırvat tarafından hala istenmediği, fikir çatışmalarının devam ettiği bir ülke...
Aslında aklımda yazmak istediğim o kadar çok şey var ki.. Ama bu geziyi böyle hep hüzünlü geçmiş gibi lanse etmek istemiyorum. 
Gezimiz aslında çok çok güzel başladı, çok çok güzel devam etti ve istemeyerek de olsa bitti...
Bizi orada bir tanıdığımızın bize yardımcı olması için rica ettiği dünyalar tatlısı Erko abimiz karşıladı. Kendisi çok az Türkçe bildiği için kendisine "Türk müsünüz?" sorusunu yönelttik. Aldığımız cevap tüylerimizi diken diken etmeye yetti; "Boşnak'ım ama biz de Türküz. Biz tam 500 yıldır Türk'üz"...
Konaklamamız Erko Abi'nin kayınvalidesine ait olan ve Başçarşı'ya 1 dk'lık mesafedeki bir pansiyonda oldu. Pansiyonda sadece biz olduğumuz için fazlasıyla rahat ettik ve kalma ücretimiz çok uyguna geldi.
Ben daha fazla uzatmadan resimlere geçeyim çünkü çektiğimiz 2000den fazla resim var ve buraya aktaracaklarım da bir hayli fazla :)

Geziyle ilgili asıl bilgiler burada: 

Bosna'nın para birimi Konvertibl Mark(KM) ve 1KM yaklaşık olarak 1,2TL'ye karşılık geliyor. 
Biz gezimizi genelde taksi kiralayarak yaptık(Taksiyi sağolsun Erko abi ayarladı, güvenilir ama hiç Türkçe ve İngilizce bilmeyen Boşnak Nihat abimiz Bosna yolculuğumuz boyunca hemen her gün bize eşlik etti:)) 
4 arkadaş gittiğimiz için otobüse, tramvaya vereceğimiz toplam yol parasıyla taksi kiraladığımızdaki yol parası hemen hemen aynı ücrete geliyordu. Ve taksi kiralamak kesinlikle çok rahat, şöfor sizi gittiğiniz yerlerde bekliyor. Ve duraktan durağa yürümek, otobüs saatlerini takip etmek zorunda kalmıyorsunuz. Bosna'da benzin Türkiye'dekinin neredeyse yarı fiyatına olduğundan yolculuk araba kiralayarak gayet uyguna geliyor.
              Gördüğünüz karşıdaki sokak hostel'imizin bulunduğu sokak. Ah, nasıl özledim... :)
                        Hostelimizin karşısındaki evdeki kurşun izleri her şeyi anlatıyor sanırım...
Alija İzzetbegoviç'in bulunduğu şehitlik, Bosna'da neredeyse gittiğiniz her yerde karşınıza şehitlik çıkıyor.


Aliya İzzetbegoviç'in kabri... Rabbim mekanını cennet eylesin inşaallah.

Bosna'da bir sokak.
Kaleden sis çökmüş Sarajevo

İstisnasız her gün başına gelip kana kana su içtiğimiz Başçarşı'ya güzellik katan sebil.

Sarajevo'daki kiliselerden yalnızca biri.

Bosna'nın bağımsızlığından beri yanan özgürlük ateşi.

Bu tanıdık gelmiştir muhakkak:) TL'lerinizi burada Bosna'nın para birimi KM'ye çevirebilirsiniz.

Bosna'lılar malesef ki feci derecede Muhteşem Yüzyıl(onlardak ismi Sulejman) dizisi fanı. Her yerde Sülejman dizisi reklamları ve bu tarz tarihi kitaplar görmek mümkün.
İkinci günümüzün ilk durağı; Blagaj Alperenler Tekkesi. 
Cennetten bir köşe gibi...


Dünya'nın en temiz nehirlerinden Buna nehri. Ve içtiğim buz gibi suyu düşündükçe hala susuyorum:)
Tekke'nin dışı kadar güzel olan içi. Ne kadar huzur verici değil mi? :)

Bu da Alperenler Tekkesi'nin oradaki harika manzaralı restaurantta(menüde hala kaldırılmamış olan içki var ama artık içki satılmıyor) yediğimiz Bey Çorbası.
Mükemmel bir tadı var, en sevdiğimiz yiyeceklerden biri bu oldu. Çok da doyurucu. Bu çorbadan sonra yeme planımızda olan diğer yiyecekleri yiyemedik. İçinde bamya varmış, ki ben bamyayı hiç sevmeyen biri olmama rağmen farketmedim ve bu çorbaya bayıldım!
Vee sonunda Mostar! :)
Mostar'ın üzerinden görünen manzara. Şu ana kadar gördüğüm en büyüleyici manzaralardan biri...

Köprünün üstü ve karşımızda gördüğümüz Mostar'ın diğer ayağının bulunduğu Hırvat tarafı.

Şu küçücük taş üzerine yazılmış 3 kelime o kadar çok şey anlatıyor ki...

Nasıl bir renktir bu!

Hırvat tarafındayız.

 .

Hırvatların bulunduğu köyde Nezireka Camisinin orada cami görevlisi Edin ile tanıştık, Türk olduğumuzu öğrenince bizi daha bir sıcak karşıladı ve Caminin minaresine çıkıp manzarayı izlememize vesile oldu sağolsun.
Bu manzara da minareden.
Bu arada Edin'le vedalaşırken gayet akıcı olan İngilizce'si bir anda kendini kekelemeye bıraktı ve başı önde "Bence Türk kızları çok güzel" deyip utançla arkasını dönüp gitti :) Bize de dona kalıp ardından kendi aramızda gülümsemek kaldı :)


Bir çok yerde gördüğümüz bayrağımızdan yalnızca biri...
3. gün ziyaret ettiğimiz Ahmic köyünde bombalanıp yerine yenisi yapılan camideyiz. Yalnız tablo her şeyi gayet gözler önüne seriyor.
Hırvatistan askerleri tarafından cemaatin sabah namazının farzını kıldıkları esnada bombalanan, tüm cemaatin ve köydeki bir çok insanla beraber 116 kişinin katledildiği küçük ama taşıdığı izlerin büyük olduğu bir köy... 

Yaşanılan vahşeti bu resimlerde de görmek mümkün. Sözde yardıma gelen İngiliz askerleri ise cesetlerin yanlarında poz vermeyi ihmal etmemişler!

Büyükten küçüğe katledilen tam 116 can. Rabbim şehit makamına erdirsin inşaallah hepsini...


Burası da Bosna'nın güzel şehirlerinden biri olan Travnik
Resimde görünen kaleden gelen ezan sesini duyarak büyük bir şevkle oraya çıktık. Ezan sesi kaleden geliyormuş ancak namaz kılmak için bir yer bulunmadığı için yakınlardaki başka bir camiye gittik.
Bu da malesef ki caminin cemaati...
Bu arada Bosna'da camiler namaz vakitleri dışında kapalı. 10 dk geç gelseniz camiyi kapalı bulabilirsiniz. 
Ve ayrıca bir çok camide ezan minarelerden duyulmuyor, yalnızca caminin içinde okunuyor.

Travniği kuş bakışı seyredebileceğimiz kaledeyiz, bayrağı biz dikmişiz gibi poz vermeyi de ihmal etmiyoruz :)


Bu post'u böyle bitireyim. Aslında yazmaya başlarken hepsini bir post'a sığdırmayı düşünmüştüm ama kaç saattir bilgisayarın başında parmaklarımın ağrıdığını hissedince bitirmeye karar verdim :)
Kalanını(Dubrovnik, Srebrenica, Vrelo Bosne, Tunel)  daha sonra yazayım inşaallah.
Post'um sonrası bir çok arkadaşımın sorduğu maddi olarak da bize ne kadara patladığının bir analizini yapmayı düşünüyorum. Ama şu kadarını söyleyeyim, turlardaki ücretlerle kıyaslayınca çok çok ucuza geldi. Bosna gibi hem uygun, hem Türklerin çok bulunduğu ve çok sevildiği bir yere gidecekseniz imkanlarınız varsa kendi başınıza gitmenizi şiddetle tavsiye ederim.
Sorusu olan olursa seve seve cevaplarım. Çünkü biz gitmeden önce internet başında harıl harıl bilgi alabileceğimiz kaynak ve insan aradık. :)
Ayrıca Serra'nın bloğunda yazdıklarımı görüp twitter üzerinden bana ulaşan Nurdan Abla bu yazdıklarımı okuyorsa kendisine burdan da teşekkür etmek istiyorum. Allah c.c. razı olsun, bir çok konuda bilgi verdi ve yardımcı oldu.

Şimdilik benden bu kadar sevgili blogdaşlarım...:)
Selametle...



24 Kasım 2012 Cumartesi

Yeni blog, çabuk ara

Blog yazmak sandığım gibi, eline kalem alıp yazmak kadar kolay değilmiş. Araya okul, sınavlar girince alıp elime bilgisayarı uzun uzadıya vakit geçiremiyorum. Hatta şu an klavye kullanmak bile çok ilginç geliyor :)
Şu an da sıkı bir yolculuk hazırlığı içerisindeyim. Bu son bir haftaya vizeler, alışveriş ve yolculuk hazırlığı sığdırmaya çalıştım. Allah nasip ederse yarın sabah 09:30'da Bosna-Hersek yolcusuyuz. 1 haftalık bir yolculuk olacak ve hala hazırlıklarımı bitirebilmiş değilim. Bu yorgunluğum oraya gidince çıkacak diye de fazlasıyla korkuyorum :)
Yolculuk planımızda Hırvatistan ve Sırbistan'a da uğramak var. İnşaallah hayal ettiğimiz gibi bir gezi olur. Bosna dönüşü bol fotoğraflı bir post yayınlayarak, başlangıç yapıp uzun bir ara verdiğim blog'umu hareketlendirmek istiyorum :)
Selametle...

2 Ekim 2012 Salı

Büşra mutfağa girerse...

Bugün beklenmedik bir şekilde kardeşciğimle evde yalnız kaldık, başbaşa yemek yiyecek olmamızın verdiği heyecanla mutfağa daldık :)
Malesef akşam eve biraz geç gelişimden dolayı saat 20:00'ı bulmuştu.
Aklımızda yapmak istediğimiz onlarca şey olmasına rağmen ikimiz de markete gitmeye üşendiğimiz ve saat de hızla ilerlediği için elimizde bulunan malzemelerle bir şeyler yapmak zorunda kaldık...
Dolapta bulunan çin eriştelerini görünce hazır annem de yokken yapalım dedik. (annecim kendisinden pek haz etmiyor da :)) "Yanında ne yapsak" diye düşünürken dondurucudaki tavuk göğsü ilişti gözüme. "Soya soslu tavuk"un erişteyle uyumu pek bi' yattı aklımıza..
Metro marketten aldığımız noodle'mız bu. Normalde resimde gösterildiği gibi sulu yapılıp, bir yandan kaşıkla suyunun içilmesine rağmen biz köri soslusunu deneyip beğenmediğimiz için soslarını kullanmayıp sosunu kendimiz hazırlıyoruz.

Bu da paketin açılmış hali, ben bu kıvırcık olan erişteleri daha bi sevdim. chopstick'lerle yemesi daha kolay oluyor. Ve kardeşlerim görüntüsü farklı olduğu için daha bir merak ve iştahla yiyor :)

Normalde internette noodle'ların bir çok yapılış şekli var, sebzeli, etli, soya soslu vs... Ama biz bir farklılık yapıp salçalı, Türk usulü bir noodle yapalım dedik:) İçine baharatlarını da koyduk, öyle karman çorman farklı ama güzel bir şey çıktı ortaya...
Soya soslu tavuğu da kendi ölçülerimizle yaptık bir şeyler, 'baharat-sever kardeşler' olarak içine soya sosuyla birlikte pul biberinden körisine kadar bir çok baharat koyduk. Aslında saatler geceye doğru hızla ilerlemiyor olsa çok daha çılgınca fikirlerimiz vardı ama şimdilik "soya soslu tavuk"ta bırakalım dedik. Kırmızı kavrulmuş biberi de üzerine boca edince salça koymuş gibi rengarenk bir görüntü oluştu :)

Noodle ve soya soslu tavuğu yaptıktan sonra "bir de hamur işi güzel giderdi yanında" diye düşünüp, saate baktıktan sonra çaresizce vazgeçtik. Vee ardından dünya tatlısı komşumuzun kapıyı elinde böreklerle çalması ikimizi de şaşkınlığa ve sevince boğdu:) Biz bu durumu dua saatine yorduk:)

İki kız kardeşten 50 dk içerisinde çıkan menü bu. Keşke burada tadlarını da paylaşabilseydim :)
Çok daha güzellerini yapabileceğimiz günlere inşallah.
Selametle..:)

18 Eylül 2012 Salı

Üsküdar'a gider iken...

Tatilden geldiğimden beri boğaza hasret biri olarak kardeşim ve kuzenlerle Üsküdar Fethi Paşa korusundaki Dilruba Restaurant & Cafe'ye gidelim dedik. Dersler başlamadan önce son gezmelerimizi yapıyoruz :)
Elde de 2 fotoğraf makinesi olunca bol bol fotoğraf çıktı ortaya. O kadar ki; normalde 5-10 dk.da çıkılabilecek koru yolunu yaklaşık 1,5 saatte çıktık :)
Hava geceden yağmurlu olmasına rağmen gündüz aksine ne soğuk ne sıcak, tam gezilesiydi. Akşam eve geldikten sonra ise yağmur başladı. Çok şanslıyız gerçekten! :)

Evden Eminönü'ne vardıktan sonra Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçiş yolumuz; vapur...
Vapura her bindiğimizde ne hikmetse ilk kez biniyormuşcasına makinelerimize sarılıyoruz :)

Ama şimdi bu manzara çekilmez mi? :)

16 Eylül 2012 Pazar

Başlangıç...

Nereden esti bu bloğu açmak bilmiyorum ama eski fotoğraflara, eski günlüklerime bakınca geçmişteki hatıralara bakmanın, okumanın beni fazlasıyla mutlu ettiğini farkettim.
Artık elime kalem alıp yazmak zor geliyor, sanırım o yüzden blog açıp yaşadıklarımı buraya aktarmak çok daha cazip geldi. Zaten takip ettiğim onlarca blog varken bu durum bana çok da yabancı gelmeyecek gibi :)
Ne yaparım, neler yazarım hiç düşünüp tasarlamadım.
Sadece içimden geldi, açtım ve yazdım.
Umarım güzel anılarım olur burada paylaşabilecek...
O halde açılışı "her hayrın başı"yla yapalım:
Bismillahirrahmanirrahim...